SEÇİM Mİ ÇOCUK OYUNU MU
SEÇİM Mİ? ÇOCUK OYUNU MU?
Eskiden mahalleler vardı. Çocuklar mahalle arkadaşları ile oynarlardı. Kimi çocuklar güzel güzel oynar kimileri gruplar (çeteler) kurar diğer mahallenin çocuklarını dövmeye giderlerdi. Ben onaylamadığım bu tür davranışlara karışmazdım. Bağıra çağıra çocuk oyunları oynanırdı. Oyunlarda kimi zaman anlaşmazlıklar olur, çocukların yükselen itiraz veya kavga sesleri evlerin içine kadar gider annelerin kaygılanmasına sebep olurdu. Çocukluğumun sesleri, yerel diliyle, kimi zaman kulağımda çınlıyor:
- Saylanmaz işte saylanmaz, yeniden atcez, yeniden oyneycez.
- Akıllım mızıkçılık yapma, işte bal gibin gol o'madı.
- Yaaa, bana ne bana ne… Ben saymıyorum işte
- Hep oyunbozanlık yaparsın zaten, yeniden atarsak hak geçer Allah gayıl gelmez
- Yaaa, senin anan güze' mi? Ben yeniden atmak istiyorum
- Olmaz öyle şey. Attık oldu bitti
- Hem…. Hem…. (düşünüyor bir gerekçe bulması gerek) senin topunla attık, vardır onda bi hille. Hem ben de babama söyleycem bana da aynısından alcak. O zaman görü'sün sen
- Akıllım bu top bizim Mehmet bakkalda yok ki. Amcam bunu Alamanya’dan geti'di
- Akşam babama söylerim senin topunu dama fıydırır ata' görürsün sen. Gidiyom ben, oynameycem işte
O zaman da bazı çocuklar daha doyumsuz daha mızıkçı olurlardı. İstedikleri olmadı mı babalarının parasına, gücüne sığınacaklarını düşünürlerdi. Ama eskiden tüm ülke olarak epeyi fakirdik. Para bazı şeyleri satın alamıyordu. Paran var olsa bile bu gün bize sıradan gelen birçok şey o zaman bulunmazdı, ya da zor bulunurdu. O yüzden insanların daha küçük hevesleri vardı. Birbirlerinin gözünü oymaya çalışmazlardı, ayıp olmasından, yaptıklarının ayıp olarak görülmesinden çekinirlerdi. Mahallenin ağız tadını korumak isterlerdi. Zenginlik, sosyal konum farkları büyük etkiler yaratmazdı, yaratamazdı. Mızıkçı çocuk yaptıklarını babasına söylediği durumda çoğunlukla bir de ondan azar işitirdi. Sıklıkla söylemezdi de zaten. İnsanlarda daha fazla ve daha gerçek bir ahlak, daha gerçek bir Allah korkusu vardı. Bu gün yaygın görülen sahte ve içi boş dindarlık gibi değildi. En azından ben böyle bir ailede, böyle bir mahallede büyüdüm. Böyle bir okulda okudum. Bu günkü gibi paraya ve güce tapanlar yine vardı ama bir elin parmakları kadar azdılar. Gece yatarken büyüklerimiz bizi “Allah rahatlık versin “diyerek yatağa gönderirlerdi. O sebeple hakkı yenmeye çalışılan çocuğun o günlerin yerel şivesiyle “ Allah gayıl gelmez” demesi çoğu zaman karşıdakini düşündürürdü. Haksızlık yapmaktan korkmasına sebep olurdu. Ayıplanmaktan korkmasına sebep olurdu.
Geçti o günler. Artık maneviyatları eksik, hak yememe, yetinme meziyetlerini bilmeyen yeni nesil insanlarımız, yeni nesil dindarlarımız var. Para ve güç çoğu kapıyı açıyor. Toplumumuz şeklen dindarlaştı ama çoğu manevi meziyet artık nerede ise hiç bulunmaz oldu.
Son birkaç haftadır Menemen Seçimini izlerken çocukluğumun o sesleri çınladı durdu hep kulağımda. Şimdi her şey olup bitti. Menemen Belediye Başkanlığı yetkilerini vekaleten kullanma hakkı CHP den AKP ye geçti.
Tüm yaşamımda kendimi bir partiden hissetmedim. Temel bir dünya görüşüm temel bir siyasi görüşüm oldu ama takım tutar gibi partiyi hiç tutmadım. Seçmenlik hakkımı kazandığımda tek bir partiye bağlanmak yerine hep haksız, yanlış olanın karşısında durana oy vermeye çalıştım. Bu sebeple verdiğim oylar bir o tarafa gitti bir buraya. Bunun sorumlusu ben miyim? Bence değilim. Demek ki gücü eline alanlar bu gücü çoğunlukla toplum, ülke yararına değil de talan, haksızlık ve baskı lehinde kullanmış ki ben o gibilerin gücünü elimdeki bir oy ile kırmaya çalışmışım. Oylarım da bir o yana bir bu yana gitmiş.
Kendimi bir partiden yana hissetmeyeceğim için bu yazılarımda parti ismi anmamaya çalışmıştım. Bu defalık bundan vazgeçtim. Çünkü her iki tarafın da yanlış bulduğum çok yönü var. Daha iyi anlatabilmem için daha açık yazmam gerekli.
Başkanlık sistemi referandumundan beri ülkenin gidişinden daha çok kaygı duyuyorum. Menemen’in Sesi Gazetesi’nde yazdığım geçmiş yazılarımda bu konudaki görüşlerimi yazmıştım. Ülke iç ve dış düşmanlarımızın ellerini oğuşturduğu bir yola girdi. Her türlü yetki sadece iktidarın en tepesinde toplandı. İktidarı eleştirmek epeyi cesaret ister hale geldi. Oysa eleştiri olmadan doğru yol bulunmaz. Tek merkezden yönetilen iktidar her yaptığını doğru yaptığını zannederken çok sayıda hata yaptığını söyleyecek kimsesi kalmadı çevresinde.
"Basiret" doğru ve yerinde düşünebilme yetisi anlamında bir kelimedir. Basiretsiz doğru ve yerinde düşünebilme yetisinden yoksun olmak demektir. Basiretli insanlarımız zaten her devirde azdı. Şimdi basiretli olmak ayrıca cesaret istiyor. Basiretsizlik bizim insanımızın yetişme tarzının bir sonucu aslında. Bebeklikten itibaren höt zöt ile baskılanan, eline yetki ve sorumluluk verilmeden yetişen insanlarımız var. Bu süreç önce ailede sonra okullarda devam ediyor. İş yaşamı ve devlet işlerinde de pekişiyor. Bu sebeple sosyal ortamlarda birisi 12 yaşında diğeri orta yaşlı iki çobanın dediklerini hayran hayran dinliyoruz bu günlerde. Bu kişiler belli ki dağa, ağaca, koyuna kuzuya, ota ,yeme özgür akılları ile bakarak ülkeyi de bağlantısız doğru yorumlayabilir hale gelmişler. Kaç insanımızın böyle yetenekleri gelişti ki?
Başkanlık sistemi ve uzun süren tek parti iktidarında doğruları söylemek cesaret ister hale geldi. Böyle bir ortamda basiretli insan yetişmez, azıcık basireti olan da konuşmaya korkar olur. Ülke derin bir karanlığın içine sokuldu. Bu günlerin geliyor olduğunu referandum öncesi yazmıştım. Uzun bir radyo yayınıydı. Devletin en tepesindeki kişi en başından sonuna kadar nerede ise tamamına katıldığım saptamalar anlatıyordu. Arabada “ bu da doğru” “doğru söze ne denir” diye söyleniyordum kendi kendime. Ama en sonunda hepimizin Cumhurbaşkanı konuşmasını beni dehşete düşüren cümleler ile bağlamış ve beni dehşete düşürmüştü. Hayır oyu verenlerin terörist veya teröre destek vermiş olacakları anlamında bir söz etti. Oysa demokrasinin olmazsa olmaz kuralı insanların karşı gelme haklarının olmasıdır. Ben o seçimde hayır oyu kullanacağımı o yazımda yazmıştım. Bundan sonra da bu haksızlığı mazur görme lüksüm yok. Cumhurbaşkanımızın insanları kendi istediği yönde oy verenler veya vermeyenler diye ayrım yapma hakkı yoktur, olamaz. Bana göre devletin başında asla böyle bir zihniyet olmamalıdır, durmamalıdır. Zaten verdiğim de sadece bir örnek, ülke yönetiminde gözlemlediğim haksızlıklar diz boyu.
Basiret konusuna bu yazının sonlarında yeniden döneceğiz. Çünkü CHP li yetkililerin de Menemen Seçiminde ileri derecede basiretsiz davrandıklarını düşünüyorum.
Aslında konu konuyu açar oldu. Bir yazımda Aksoy’un suçlu mu kurban mı olduğunu tartışmayı düşünüyordum. Olaylar birbirini takip etti ona zaman kalmadı. Bence Aksoy’u bu şekilde bir yönetim anlayışına iten kendi kişiliği olduğu kadar içinde yetiştiği aile, çevre, ülke koşullarının etkisi olduğunu yani aynı zamanda bir kurban olduğunu da yazacaktım. Fırsat olmadı. Kim bilir belki bir gün fırsat olur yazarım. Aksoy yasal olarak suçlu mudur? Buna mahkeme karar verecek ama Aksoy benim gözümde suçludur. Ama aynı zamanda kurbandır da. Ülkemizin son on yıllarda sokulduğu iklimin, bu ortamda yetişmiş, etrafını saran çok sayıda benzer insanın kurbanıdır.
Menemen seçimine müdahil olan Ak Partililerin tıynetlerini gösterdiklerini söylemiştim bir yazımda. Dediğim gibi herkes artık daha fazlasını elde etme, tuttuğunu kopartma derdinde. Bu amaçla ellerinden geleni artlarına koymadılar. Onlar ayaklarına gelen fırsatın peşinden koşarken eskiden dedikleri ile bu gün yaptıkları arasındaki çelişkileri göremediler. Aksoy’a a karşı muhalefette kahraman ilan ettikleri kişinin vekil olmasına nezaketen yol açmayı bırak adil çekildiği apaçık olan kurada o ismin çıkmasını bile içlerine sindiremediler. Kura çekimi yöntemini kendileri belirlemelerine rağmen kendi adayları çıkmadığı için soluğu acilen mahkemede aldılar. Önerdikleri o kura yöntemi tabii ki yönetmelikte belirlenenden daha güvenli bir yöntemdi. Zaten bu sebeple tüm meclisi kabullendirebilmişlerdi. Zaten yasaların yönetmeliklerin amacı hakkın adaletin tesisi değil mi? Tüm seçenekleri akla getirmeden eksik gedik yazılmış bir kura yönteminden ise o “kinder “ sürpriz yumurtalar ve şeffaf kavanoz daha adil daha güvenli bir kura sağlıyordu. Ama Adalet ve Kalkınma Partililerin adalet duygusu bu kadarmış demek ki. Yöntemini kendileri belirledikleri kuradan kendi adayları çıkmayınca soluğu yargıda aldılar. Bence çok ayıp oldu. Buna Allah da gayıl gelmez.
Şimdi kura çekimi videosunu izleyen çok kişi son kura çekiminde kurayı çeken elin torbanın içinde neden o kadar uzun süre durduğunu konuşuyor Menemen’de… İlk fırsatta o videoyu izleyeceğim.
Yazım çok uzun oldu. Yazımın asıl konusu olan CHP ‘lilerin bu seçimdeki bana göre basiretsizliklerini de bir sonraki yazımda anlatırım. O zamana kadar kendinize iyi bakın.
Yorumlar
Yorum Gönder